Son yıllarda Türkiye, özellikle yaz aylarında yaşanan orman yangınlarıyla derin bir tahribat yaşamakta, binlerce hektar ormanlık alan, tarım arazisi ve yaşam alanı küle dönmektedir. Bu yıkıcı afetler, sadece fiziksel çevreyi ve biyolojik çeşitliliği değil, aynı zamanda toplumun psikolojisi üzerinde de kalıcı ve derin izler bırakmaktadır. Yangınlar, sadece ağaçları ve evleri değil, hatıraları, umutları ve güven duygusunu da yakıp kül etmektedir. Medyanın yoğun ve anlık yayınıyla birlikte, yangınların yarattığı korku, çaresizlik ve yas duygusu, yangın bölgelerinden binlerce kilometre uzaktaki bireylere dahi ulaşarak kolektif bir ruh haline dönüşmektedir. Bu makale, orman yangınlarının Türkiye halkının psikolojisi üzerindeki çok boyutlu etkilerini bilimsel bir perspektifle ele almayı amaçlamaktadır. Afet psikolojisi temelinde, yangınların tetiklediği kaygıdan yasa, travmadan dayanışmaya kadar geniş bir yelpazede psikolojik tepkileri inceleyecek, medyanın bu süreçteki rolünü değerlendirecek ve bireysel ile toplumsal psikolojik dayanıklılığı artırma yollarını tartışacaktır.

Afetlerin Psikolojik Etkilerini Anlamak: Genel Çerçeve
Afet psikolojisi, doğal veya insan kaynaklı afetlerin bireyler, aileler ve topluluklar üzerindeki psikolojik etkilerini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu alan, felaket sonrası ortaya çıkan stres, travma, yas ve başa çıkma mekanizmalarını anlamaya odaklanır. Dünya genelindeki araştırmalar, doğal afetlerin yıkıcı etkilerinin ardından toplumların travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon, anksiyete bozuklukları, uyku sorunları ve madde kullanımı gibi çeşitli psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalabildiğini göstermektedir. Özellikle ani gelişen, büyük ölçekli ve kontrol edilemez afetler olan yangınlar, insanlarda derin bir çaresizlik ve kontrol kaybı hissi yaratır. Literatürde, yangınlara maruz kalan topluluklarda kayıp, güvensizlik, gelecek kaygısı ve ekolojik yas gibi özgün psikolojik tepkilerin gözlemlendiği belirtilmektedir. Yangınlar, sadece fiziksel kayıplara değil, aynı zamanda toplumsal dokunun, geleneksel yaşam biçimlerinin ve kolektif hafızanın da zarar görmesine yol açarak, psikolojik iyileşme sürecini karmaşıklaştırır.
Orman Yangınlarının Halk Psikolojisi Üzerindeki Özel Etkileri
Türkiye’de yaşanan orman yangınlarının halk psikolojisi üzerindeki etkileri, genel afet psikolojisi çerçevesinde değerlendirilmekle birlikte, coğrafi ve kültürel özellikler nedeniyle kendine özgü bazı dinamikler taşımaktadır:
- Kaygı ve Korku Hali: Yangınlar, kontrol edilemez doğası nedeniyle bireylerde yoğun bir gelecek kaygısı yaratır. Özellikle yangın bölgelerine yakın yaşayanlar için mal ve can güvenliği endişesi en üst seviyededir. Evlerini, işlerini, hayvanlarını veya sevdiklerini kaybetme korkusu, sürekli bir tetikte olma hali ve panik ataklara yol açabilir. Yangınların devamlılığı ve yayılım hızı, çaresizlik hissini pekiştirerek bireylerin üzerindeki psikolojik yükü artırır.
- Yas ve Kayıp Duygusu: Yangınlar, sadece somut varlıkların değil, aynı zamanda soyut değerlerin de kaybına neden olur. Yanan ormanlar, sadece ağaçlar değil, aynı zamanda oksijen kaynakları, doğal güzellikler, biyoçeşitlilik ve gelecekteki nesiller için bırakılacak miras anlamına gelir. Bu kayıplar, “ekolojik yas” olarak tanımlanan derin bir üzüntü ve çaresizlik duygusunu tetikler. İnsanlar, yanan ormanlarla birlikte çocukluk hatıralarını, doğayla kurdukları bağı ve aidiyet duygularını da yitirdiklerini hissederler.
- Travma ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB): Yangınları doğrudan deneyimleyen, tahliye olmak zorunda kalan veya yangına müdahale eden kişilerde travma ve TSSB riski oldukça yüksektir. Ancak yangınların geniş ölçekli olması ve medyanın yoğun coverage’ı sayesinde dolaylı maruziyet de psikolojik etkiler yaratabilir. Sürekli yangın haberlerine maruz kalmak, yanmış alanların görüntülerini izlemek, empati yoluyla vicdan azabı veya öfke duymak, kolektif travmaya yol açabilir. Uyku bozuklukları, kabuslar, aşırı irkilme tepkileri, konsantrasyon güçlüğü ve olaya dair anıların sürekli tekrar etmesi gibi TSSB belirtileri gözlemlenebilir.
- Çaresizlik ve Öfke: Yangınların yayılımını durdurmada bireysel olarak yetersiz kalma hissi, toplumda yaygın bir çaresizlik duygusuna yol açar. Bu çaresizlik zamanla öfkeye dönüşebilir. Yangınların önlenmesi veya söndürülmesi konusundaki sistemik eksiklikler, kamu kurumlarının veya yetkililerin yetersiz olduğu algısı, bu öfkenin ana hedeflerinden biri haline gelir. Sosyal medyada bu öfke, hızla yayılır ve toplumsal gerilimlere neden olabilir.
- Empati ve Kolektif Bilinç: Yangınlar, yıkıcı etkilerine rağmen, toplumsal dayanışma ve empati duygusunu da tetikler. Medya, acının paylaşılması ve yangın bölgelerindeki ihtiyaçların görünür kılınması konusunda önemli bir rol oynar. İnsanlar, yangından etkilenenlere yardım etmek, bağış toplamak veya gönüllü olmak için bir araya gelirler. Bu durum, kolektif bilinci güçlendirir ve kriz anında toplumun bir araya gelme yeteneğini gösterir. Ancak bu dayanışma, doğru yönetilmediğinde bilgi kirliliğine veya yetersiz koordinasyona da yol açabilir.
- Medyatik Tüketimin Psikolojik Yansımaları: Günümüzde bilgiye anında erişim, yangınların psikolojik etkilerini farklı bir boyuta taşımıştır. Aşırı bilgi yükü (infodemi), özellikle felaket haberleri söz konusu olduğunda kaygı ve stres seviyesini artırabilir. Yanlış veya eksik bilginin hızla yayılması (dezenformasyon), paniği körükleyebilir ve toplumsal güveni sarsabilir. “Felaket pornosu” olarak adlandırılabilecek, acı çeken insanların veya yanan alanların sürekli ve sansasyonalist bir dille gösterilmesi, izleyicilerde psikolojik doyumsuzluk, duyarsızlaşma veya yoğun anksiyete yaratabilir. Bu durum, bireylerin kendi zihinsel sağlıklarını korumak adına haber tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmelerini gerektirir.

Psikolojik Dayanıklılık ve Başa Çıkma Yolları
Yangınların yarattığı psikolojik yükle başa çıkabilmek için bireysel ve toplumsal düzeyde stratejilerin geliştirilmesi hayati öneme sahiptir:
Bireysel Başa Çıkma Stratejileri:
- Bilişsel: Gerçekçi bilgi edinme, olayları aşırı genellemekten kaçınma, olumsuz düşünce kalıplarını fark etme ve dönüştürme.
- Duygusal: Duyguları bastırmak yerine kabul etmek ve ifade etmek (konuşmak, yazmak, sanatla uğraşmak). Gevşeme egzersizleri, nefes teknikleri, meditasyon gibi yöntemlerle stresle başa çıkma.
- Davranışsal: Sağlıklı uyku düzeni, düzenli beslenme ve fiziksel aktivite gibi temel öz bakım pratiklerini sürdürme. Sosyal bağları güçlendirme, hobilere yönelme, doğada vakit geçirme (yanmamış alanlarda). Haber tüketimini sınırlama ve güvenilir kaynaklara yönelme.
Toplumsal Destek Sistemlerinin ve Dayanışmanın Rolü:
Aile, arkadaş çevresi ve yerel topluluklar, psikolojik iyileşme sürecinde en önemli destek kaynaklarıdır. Kriz anlarında ortaya çıkan dayanışma ruhu, bireylerin yalnızlık ve çaresizlik hissini azaltır, ortak bir mücadele bilinci oluşturur. Bu destek ağları, pratik yardımlaşmanın yanı sıra duygusal destek de sunarak travmanın etkilerini hafifletebilir.
Profesyonel Psikolojik Destek ve Önemi:
Özellikle travma belirtileri gösteren, günlük yaşamını sürdürmekte zorlanan veya kronik stres yaşayan bireylerin uzman psikolojik destek almaktan çekinmemesi gereklidir. Psikologlar, psikiyatristler ve psikolojik danışmanlar, bireylerin yaşadıkları zorluklarla başa çıkmaları, travmayı işlemeleri ve sağlıklı coping mekanizmaları geliştirmeleri konusunda rehberlik edebilirler. Afet bölgelerinde psikososyal destek ekiplerinin hızlıca devreye girmesi ve uzun süreli takip sağlaması büyük önem taşır.
Devlet ve Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü ve Sorumlulukları:
- Afet Öncesi: Erken uyarı sistemleri, yangın riskini azaltıcı tedbirler (ağaçlandırma, orman bakımı), halkın bilinçlendirilmesi ve afet planlaması.
- Afet Anı: Hızlı ve etkin müdahale, tahliye süreçlerinin yönetimi, güvenilir ve sürekli bilgi akışı.
- Afet Sonrası: Fiziksel yeniden yapılanmanın yanı sıra, psikososyal destek hizmetlerinin planlanması ve uygulanması. Bu hizmetler, sadece akut dönemde değil, uzun vadede de sürdürülmelidir. STK’lar, gönüllüler ve yerel yönetimler arasındaki koordinasyon, psikolojik iyileşme sürecini hızlandıracaktır.

Geleceğe Yönelik Bir Bakış ve Psikolojik İyileşme
Türkiye’de yaşanan orman yangınları, sadece çevresel bir felaket olmaktan öte, genel halk psikolojisi üzerinde çok boyutlu ve derin etkiler yaratmaktadır. Kaygı, korku, yas, travma ve çaresizlik gibi olumsuz duyguların yanı sıra, toplumsal dayanışma ve empati gibi kolektif tepkiler de bu süreçte gözlemlenmiştir. Afet psikolojisi alanındaki bilimsel veriler, bu tepkileri anlamak ve yönetmek için sağlam bir zemin sunarken, medyanın haber akışı ve tüketimi de psikolojik etkileri hem olumlu hem de olumsuz yönde belirgin şekilde etkileyebilmektedir.
Yangınların kalıcı etkileriyle yüzleşirken, fiziksel hasarın onarılması kadar psikolojik sağlığın korunması ve iyileştirilmesi de kritik öneme sahiptir. Bireysel başa çıkma stratejileri, güçlü toplumsal destek sistemleri ve profesyonel psikolojik yardım mekanizmaları, bu zorlu sürecin üstesinden gelmede vazgeçilmez unsurlardır. Unutulmamalıdır ki, bir felaket sonrası psikolojik iyileşme, uzun soluklu bir süreçtir ve anlık müdahalelerin ötesinde, sistemli ve sürdürülebilir destek gerektirir.
Geleceğe yönelik olarak, orman yangınlarının psikolojik sonuçlarını bütüncül bir afet yönetimi yaklaşımının ayrılmaz bir parçası olarak görmek zorunluluktur. Toplumsal bilinç ve hazırlığın artırılması, psikososyal destek hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve afetlere karşı daha dirençli bir toplum yapısının inşa edilmesi, yalnızca fiziksel çevrenin değil, aynı zamanda ruhsal sağlığın da güvence altına alınması anlamına gelecektir.